7 Mayıs 2010 Cuma

BİZ İNELİM DE ÖLEN ÖLSÜN...

nasıl bir ülkede yaşadığımıza gün geçtikçe anlam verememeye başlıyorum...daha doğrusu nasıl insanlar haline geldiğimize...

sabah beşiktaş-ortaköy otobüsünde yaşadığımız bir olay bence sadece bir utanç tablosu..ve utandığımız bu tablolar karşısında nasıl da tepkisiz kalabildiğimizin veya basiretimizin bağlandığının bir göstergesi...

sabah 8.15 kadıköy-beşiktaş vapurundan inenler bilir ki, hemen beşiktaş merkezden geçen DT1 Ortaköy'e giden en yoğun otobüstür. Her sabah bir itiş kakış caddenin üzerine boylu boyunca dizilip trafiği çıkmaza sokan insanlar bu otobüse sığışmaya çalışır. Oysa şimdi hava ne de güzeldir acil işi olmayan kişiler beşiktaş-ortaköy arasındaki güzelim yolu yürüyedebilir...ama herkesin işi acildir... herkesin işi en acildir...ve herkes birbirinden daha da bencildir... kimse ne birbirine yer verir, ne sıra...zaten sıra yoktur otobüs kapısında... her sabah yaşanan bir arbede vardır...

bu sabah da her sabah gibi başlamıştı... ancak her gün gibi bitmeyebilirdi... birilerinin canı çok yanabilir, bir eve ateş düşebilirdi... ve olaya şahit olan otobüs insanları, bir daha aynı kişiler olamayabilirdi...

pembe gömlekli, sarı yandan ayrılmış saçları briyantinli,belli ki çok sinirli-hayata kızgın- yerini bulamamış, aidiyet duygusundan yoksun genç, vahşice bağırmaya başladı başka bir genç adama. O ise spor giyimli, kendi halinde ve oldukça kibar şoförden rica etti kapıyı kapamasını... Şoför dinlemedi, yolcu almalıyım dedi, pembe gömlekli genç küfürleri savururken ve belindeki silaha doğru elini atarken...kibar genç bağırdı polis çağırın diye... kimseden ses çıkmadı... arkada sıkışan bizler seslendik kapıyı kapayıp yoluna devam etmesi için şöföre...ancak nafile... o genci içeri almamasını söyledik ama yine nafile... hangi akla hizmet aralarında çocukların da bulunduğu ve herkesin tabiri caizse kıçkıça durduğu otobüs kalabalığının içine, aldı yine beli silahlı, eli silahlı, aklı silahlı, pembe gömlekli genci... kimliğini bulamamış, kendini ispatlamaya hazır genci...

oysa her sabahki gibi herkesin birden otobüse binmeye çalışmasıydı olan... kibar genç, pembe gömlekli gencin ayağına basmış biraz iterek ondan önce binmişti otobüse... o içeride, diğeri dışarıdaydı... belki de hep dışarıdaydı ve bunun hesabıydı sormak istediği... ortalığı inletti beni nasıl bırakırsınız dışarıda diye... kibar çocuğa atılan yumruk, onun eliyle omzundan bir itiş olarak geri dönmüştü dışarıdakine...elini silahına attı ve doğrulttu... sadece iki adam tuttu aşağıda onu.... herkes olayı izlerken silah oraya buraya savruldu. Tetikte olan parmak herhangi birinin pamuk ipliğine bağlı olan hayatını çok rahat söndürebilirdi...ve gitmemekte direnen şoför kapıyı kapadı bastı gaza...

bu 10 dakika boyunca herkes birbirine söylendi, kimse gidip olaya müdahele etmedi...kimse polisi aramadı... şoför gaza basıp gitmedi... kimse olayı sorgulamadı... "sen ne yaptığını sanıyorsun burası dağ başı mı" demedi kimse... kimse ama kimse kılını kıpırdatmadı... 10 dk böyle bir olay için oldukça uzun bir zaman, yaşadığımız yaşamlar içinse çok kıymetli bir zamandı... kısacık yaşamlarımızda o 10 dakikanın aslında ne kadar önemi vardı... kimse bunu bilemedi...anlamadı...

kimse ama kimse sorgulamadı... herkes işine geç kalmanın peşindeydi... aklımda "şoför bey gitmeyeceksen, inelim biz de işe geç kalmayalım" diyenler kaldı... biz inelim ölen ölsün...

biz inelim de ölen ölsün...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...